Sûzinak Âyin-i Şerîf

Önceki Sayfaya Dön

Selânikli Derviş Necib Dede

BİRİNCİ SELÂM

Dûş reftem der meyân-i meclis-i sultân-ı hîş
Der kef-i sâkî bi-dîdem der sürâhî cân-ı hîş

Güftemeş ey cân-ı cân-ı sâkiyan behr-i Hudâ
Pür künî peymâneî vü neş’kenî peymân-ı hîş

Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]

Dün gece sultanımın meclisine katıldım; sâkinin elindeki sürahide kendi canımı gördüm. Ona dedim ki ey sâkilerin canının canı! Allah için bir kadeh doldur da ahdini bozma.

Ey zi hicrân ü firâket âsüman big’rîste
Dil meyân-i hun nişeste akl u cân big’rîste

Cebraîl u kudsiyan râ bâl u per ezrak şüde
Enbiyâ vü evliyâ râ dîdegan big’rîste

Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]

Ey ayrılığıyla yeryüzünü de, gökyüzünü de ağlatan (sevgili)! Gönül, kanlar içinde oturakalmış, akılla can, ağlamaya koyulmuş. Cebrail’le meleklerin kanatları, morarmış; peygamberlerin gözleri de yaşlar döküyor, erenlerin gözleri de.

Ey çerâğ-ı âsumân ü rahmet-i Hak ber zemin
Nâle-i men gûş dâr ü derd-i hâl-i men bi-bin

Yâ murâd-i men bi-dih yâ fârigam kün ez murâd
Va‘de-i ferdâ rehâ kün yâ çünan kün yâ çünin
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]

Ey gökyüzünün ışığı ve Hakk’ın yeryüzündeki rahmeti! Benim feryadımı duy, dertli hâlimi gör. Ya muradımı ver, ya da beni (bu) murattan âzâde kıl. (İşimi) yarına bırakma; ya öyle yap ya böyle.

İKİNCİ SELÂM

Ey hâlik-ı heft âsüman der mandeem feryâd res
Vey râzık-ı pîr ü civan der mandeem feryâd res

Ey rahm-i tü ber nîk ü bed ihsân-ı tü bî-hadd ü add
Her lahza gûyem ey Hudâ der mandeem feryâd res

Vezni: Müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün [Recez]

Ey yedi göğü yaratan! Âciz kaldım, imdada yetiş. Ey yaşlının da gencin de rızkını veren! Âciz kaldım, imdada yetiş. Ey merhameti, iyiye de kötüye de (şâmil bulunan)! Her an, “Ey bir olan Allah, âciz kaldım, imdada yetiş” diyorum.

ÜÇÜNCÜ SELÂM

Âşıkân evvel kadem ber her dü âlem mî zenend
Ba‘d ez an der kûy-i aşk ez âşıkî dem mî zenend

Sâkinân-ı âsitân-ı aşk-ı Mevlânâ Celâl
Ez ferâğat püşt-i pâ der milket-i Cem mî zenend

Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]

Âşıklar önce ayaklarını iki âlemin üzerine koyar, sonra da aşk diyârında âşıklıktan söz ederler. Mevlâna Celâleddin’in aşk dergâhının sâkinleri, Cemşid’in mülkünü hiçe sayıp ayaklarının arkasıyla tekmelerler.

Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur

Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]

Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.

Ey dil bu yeter iki cihanda sana iz‘ân
Birdir bir iki olmaya yok bilmiş ol imkân

Hak söyleyicek sende senin ortada nen var?
Âlemde heman ben dediğindir sana noksan

Sa‘y eyle rızâ gözle ko ıtlâk ile kaydı
Âlemde Semâî bu yeter sâlike irfan
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]

Ey gönül! İki dünyada da inanç olarak sana şu yeter: Bil ki Allah birdir; birin iki olmasına imkân yoktur. Sende Allah konuşunca senin ortada neyin kalır? “Ben  (yapıyorum)” demen, senin noksanlığını (gösterir). Gayret et, (Hakk’ın) rızasını gözet, dünya ile bağını kopar. Ey Semâî! Hikmet olarak âlemde sûfiye, bu yeter.

Ne aşka sabreder oldum ne akl ile yârem
Ne kârı başa çıkardım ne belli bî-kârem

Belâ-yı aşk ile hakkâ ki n’olduğum bilmem
Bu anlanur elemimden ki âşık-ı zârem

Semâi gibi ben ol bî-hudem ki âlemde
Ne keyf ile mütekeyyif ne mest ü hüşyârem
Vezni: Mefâilün feilâtün mefâilün fa‘lün [Müctes]

Ne aşka sabredebiliyorum, ne akıl ile dostum; ne işi halledebildim, ne başarısız olduğum belli! Aşk belâsından dolayı, hakikaten ne olduğumu bilmiyorum. (Ancak) ıstırabımdan şu anlaşılıyor ki inleyen bir âşığım. Ben de Semâî gibi (öyle) kendimden geçmişim ki ne bir keyif ile neşeliyim, ne sarhoşum, ne de ayık!

Mecnûn u perîşân-ı tüem destem gîr
Ser-geşte vü hayrân-ı tüem destem gîr
Her bî-ser ü pây dest-gîrî dâred
Men bî-ser ü sâmân-ı tüem destem gîr
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü (mefâilün) mefâîlü feil (mefâîlün  fâ‘) [Hezec/Rub.]

Ben senin mecnûnunum, perişanım, elimden tut. Senin (uğrunda) şaşkın ve başı dönmüş bir haldeyim, elimden tut. Her düşkünün elinden tutan biri vardır; ben senin için her şeyimi kaybettim, elimden tut.

Ey kâşif-i esrâr-ı Hudâ Mevlânâ
Sultân-ı bekâ şâh-ı fenâ Mevlânâ
Aşk etmededir Hazretine böyle hitâb
Mevlâ-yı gürûh-ı evliyâ Mevlânâ
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü (mefâilün) mefâîlün fa‘ (mefâîlü feil)[Hezec/Rub.]

Ey ilâhi sırların kâşifi Mevlânâ! Fenâ ve bekâ sultanı Mevlânâ! Aşk, zâtına böyle hitap etmektedir: Veliler topluluğunun efendisi Mevlânâ!

DÖRDÜNCÜ SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.

Çev: Yakup Şafak